ÖDÜL VAADİ / CUALE |
ÖDÜL VAADİ
GİRİŞ
ÖDÜL VAADİNİN HÜKÜMLERİ
GİRİŞ
A. ÖDÜL VAADİNİN TANIMI
B. ÖDÜL VAADİNİN
MEŞRUİYETİ
A. ÖDÜL VAADİNİN TANIMI
Ödül vaadi "kaçan kölemi
kim getirirse onun için şu vardır" gibi bir ifadeyle yapılır.
1. Ödül (cuale) bir
kimsenin bir işin yapılması için belirlediği şeydir. "Cu'l" ve
"caile" kelimeleri de bu anlama gelir.
Bu kelimenin fıkıh
terminolojisindeki anlamı şudur: Bir kimsenin, belirli bir iş veya bilinmesi
zor olan belirsiz bir işin yapılması için belirli bir bedeli üstlenmesidir.
2. Ödül vaadi
tasarrufları kısıtlanmamış bir şahıs tarafından şu ifadelerle yapılabilir:
> "Şu kumaşımı gömlek
olarak diken kimseye şu kadar vereceğim."
> "Kölemi / Veya
Zeyd'in kaçan kölesini getiren kimseye şu kadar vardır."
Nevevi, ödül vaadini bir
örnek üzerinde açıklamış ve bunu alimlerin çoğunluğuna tabi olarak
"buluntu çocuk" konusundan sonra zikretmiştir; çünkü bunda da
kaybolan bir şeyin bulunmasını talep etmek söz konusudur. Et-Tenbıh adlı eserin
yazarı (Şırazı) ve Gazali gibi bazı alimler bu konuyu "kira"
bölümünden sonra ele almıştır. Nevevi de er-Ravda'da buna tabi olmuştur; çünkü kira
akdi de bir iş üzerinde yapılan bir akittir.
B. ÖDÜL VAADİNİN
MEŞRUİYETİ
[Ödül vaadinin
meşruiyeti konusunda icma vardır.] Ancak bu konuda icmadan önce ana delil
şudur:
[*] - Buhari ve
Müslim'in Ebu Said el-Hudrı'den rivayet ettiğine göre bir sahabı birkaç koyun
karşılığında Fatiha suresini okuyarak bir kimseyi iyileştirmiştir. Hakim'in
belirttiğine göre bu rukyedir. Hakim, bu hadisin Müslim'in şartlarına göre
sahih olduğunu söylemiştir.
Bu hadisin Arapçasında
koyun sürüsünü ifade eden katı' kelimesi otuz baş koyun anlamına gelmektedir.
[*] - Buna başka bir
delilolarak da "onu bana getirene bir deve yükü zahire vardır"
[Yusuf, 72] ayeti gösterilebilir. Hz. Yusuf'un kavminde bir deve yükü, tıpkı
bir vesk gibi bilinir bir miktarı ifade ediyordu.
İmam Nevevl'nin bu ayeti
konuya delil göstermemesinin nedeni -daha önce de geçtiği üzer- şudur: Bizim
şeriatımızda destekleyici ifade bulunsa bile bizden öncekilerin şeriatlarında
yer alan hükümler bizim hakkımızda geçerli değildir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Bu hadisten, hastanın yararlanacağı ilaç, rukye (hastaya okuma) gibi konularda
ödül vaadinin ci!liz olduğu anlaşılmaktadır. Alimler bunu zikretmemişlerdir.
Bu iş için bir emek
harcama söz konusu ise Zerkeşı'nin belirttiği hüküm zahirdir, aksi takdirde -birazdan
yapılacak açıklamalardan anlaşılacağı üzere- bu hüküm geçerli değildir.
Ödül vaadinin meşru
olmasının aklı gerekçesi de şudur: Kaybolan bir eşyayı bulmak, kaçan bir köleyi
geri getirmek, kişinin güç yetiremeyeceği bir şeyi yaptırmak üzere bu akdi
yapmaya ihtiyaç bulunabilir. Kişi bunları karşılık almaksızın yapacak
birilerini [her zaman] bulamayabilir. Kaçan bir kölenin bulunduğu yer
bilinmediğinden bunun için ücretle adam tutma (icare) yapılması sahih olmaz.
İşte bu sebeple -tıpkı mudarebe akdinde olduğu gibi- ödül vaadi caiz olmuştur.
Bu akitte, işi yapacak
kimsenin belirsiz olmasına göz yumulmuştur; çünkü ödül vaadinde bulunan kimse
işi yapmayı isteyecek birini bulamayabilir.
ÖDÜL VAADİNİN HÜKÜMLERİ
Ödül vaadinin dört rüknü
bulunmaktadır:
A. Sözlü ifade
B. Akdin tarafları
C. Yapılacak iş
D. Verilecek ödül
Nevevi bunların
birincisini -tıpkı diğer yerlerde yaptığı gibi"şart" ifadesini
kullanarak zikretmiştir.
A. SÖZLÜ iFADE
B. AKDİN TARAFLARI
C. YAPILACAK İŞ
D. VERİLECEK ÖDÜL
A. SÖZLÜ iFADE
Ödül vaadinde,
üstlenilen bir bedel karşılığında bir işin yapılmasını gösteren bir ifadenin
kullanılması şarttır.
Kişi izin olmaksızın işi
yaparsa veya bir şahıs için izin verildiği halde işi başkası yaparsa onun için
ödül söz konusu değildir.
[Kölenin sahibi olmayan]
yabancı bir şahıs "Zeyd'in kölesini kim getirirse onun için şu
vardır" derse köleyi geri getiren kişi o yabancı şahıstan o şeyi almaya
hak kazanır.
Yabancı şahıs "Zeyd
dedi ki: Kim kölemi geri getirirse ona şu vardır" dediği halde yalan
söylese, köleyi geri getiren kişi ne ondan ne de Zeyd'den bir şeyalamaz. İşi
yapan kişi belirlenmiş olsa bile onun kabulde bulunması şart değildir.
1. Ödül vaadinin
gerçekleşebilmesi için, ödül verecek kişinin yukarıda belirtilen sözlü
ifadeleri veya benzerlerini kullanması gerekir.
Bu sözlü ifadenin bir
taleple birlikte işin yapılmasına izin verildiğini göstermesi gerekir. Bu ifade
"Bana kölemilfalanın kölesini geri getir sana şu kadar vereyim"
şeklinde olabileceği gibi "kölemi getirirsen sana şunu veririm"
şeklinde şartlı bir biçimde de olabilir.
EI-Minhac metninde yer
alan ifade kölenin geri getirilmesi konusunda sözlük anlamı itibarıyla değil
örf itibarıyla bir izni göstermektedir.
2. Bu ödül vaadi,
yukarıda geçen sözlü ifadeler yoluyla kişinin üstlendiği belirli ve doğrudan
bir bedel karşılığında olmalıdır. Çünkü bu bir bedelli akit olduğuna göre
istenen şey ve verilecek şeyin miktarını gösteren bir sözlü ifadeye ihtiyaç
duyulmaktadır.
Dilsizin, başkalarınca
anlaşılabilir olan işareti sözlü ifade yerine geçer.
3. [Köleyi geri getirme
konusunda] izin verildiğini bilen bir kimse, izni geri çevirmeden önce köleyi
geri getirirse, karşı tarafın vermeyi üstlendiği ödülü almayı hak eder. Bunu
ister bir aracıyla öğrenmiş olsun ister böyle olmasın fark etmez. Şayet kölesi
kaçan kişi "benim bu çağrımı işiten kişi kölemi geri getirirse onun için
şu kadar vardır" demişse ve onun çağrısını bilen kişi köleyi geri getirmiş
ancak çağrısını bizzat duymamışsa -Maverdl'nin belirttiğine göre ödül almayı
isteyerek bunu yapmış olsa bile- herhangi bir şeye hak kazanamaz.
4. Bir kimse izinsiz
olarak işi yapsa, örneğin çağrıyı duymadan önce işi yapsa herhangi bir
şeyalamaz; çünkü bu kişi kayıp malları geri vermekle tanınan birisi bile .olsa
işi kendiliğinden (karşılıksız olarak) yapmıştır. MaverdI'nin tek görüş olarak
belirttiğine göre bu durumda köle onun elinde tazmine tabi bir şekilde bulunur.
5. Bir kimse bir işi
yapması için bir şahsa izin verse, işi başkası yapsa örneğin kayıp malı geri
getirse hiçbir kimse herhangi bir şeyalmaya hak kazanamaz. İşi izinsiz olarak
yapan kimse yukarıda belirtilen gerekçeyle bir şeyalamaz. İşi yapması istenen
belirli şahıs ise işi yapmadığından dolayı bir şey kazanamaz. İşi yapmasına
izin verilmemiş olan kişi, izin verilen kişinin kölesi olsa ve efendinin geri
getirmeyi üstlenmesini bilerek bunu yapmışsa kendisine izin verilen şahıs ödülü
almayı hak eder; çünkü kölesinin zilyedliği kendisinin zilyedliğidir.
6. Kişi "kaçan
kölemi kim getirirse ona şu kadar vereceğim" dese, bu kişinin çağrısının
kendisine ulaşmadığı bir şahıs köleyi getirse, yahut "kölemi Zeyd geri
getirirse onun için şu vardır" dediği halde o kişinin izninden habersiz
olan Zeyd köleyi geri getirse, yahut kişi köleyi Zeyd'in getirmesine izin
vermekle birlikte herhangi bir bedel ödemeyi şart koşmasa yahut şart koşmakla
birlikte bu "kan" gibi insanların amaçlamadığı bir bedelolsa, köleyi
geri getiren kişi herhangi bir şeyalamaz.
Not: Nevevi herhangi bir ayrım yapmaksızın
"kişi herhangi bir bedel zikretmezse köleyi getiren herhangi bir
şeyalamaz" şeklinde genel bir ifade kullanmıştır. Alimlerin bir grubu ise
bu konuda ölü yıkayan kimse vb. konulara ilişkin görüş ayrılığını aynen geçerli
saymıştır. Nevevi bu ayrımı kira bölümünde güzel görmüştür.
Ödül vaadinde bulunurken
kullanılan ifadede -tıpkı mudarebe akdinde olduğu gibi- bir süre zikretmemek
şarttır. Buna göre kişi "kim kölemi bugün geri getirirse ona şunu
vereceğim" derse bu sahih olmaz; çünkü köle o gün ele geçirilemeyebilir.
Bunun mudarebe akdine benzetilmesinden anlaşıldığına göre ödül vaadi bir şarta
bağlanamaz. Bu konuya temas eden birini görmemekle birlikte zahir olan görüş
budur.
7. Ödül vaad eden
kimsenin [mesela kaçan kölenin] sahibi olması şart değildir. Buna göre -ZerkeşI'nin
de belirttiği üzere- insanlarla alayedip dalga geçme adeti olmayan yabancı bir
kimse "Zeyd'in kölesini getiren kişiye şu kadar vardır" dese, köleyi
geri getiren kişi bu sözü söyleyen şahıstan ödülü almaya hak kazanır; çünkü
ödül vermeyi üstlenmiştir. Ödül temlikin karşılığı değildir. Bu yönüyle satım
akdindeki satım bedelinden farklıdır; zira satım bedeli ancak mala sahip olan
kimseye ödenir.
[İtiraz] Kişi "benim üzerime" diyerek bir
şey üstlenmemiştir. Söylediği sözlerle "köle sahibinden şu kadar
alır" demeyi kastetmiş olabilir ki bu durumda tamamen fuzulı [yetkisiz
temsilci] konumunda olup ödül vaadi geçerli değildir. Ne köle sahibinin ne de
bu sözü söyleyen kişinin herhangi bir şey ödemesi gerekmez.
[Cevap] Alimler bunu herhangi bir kayıt belirtilmediğinde
ödül vermeyi üstlenme olarak kabul etmişlerdir; çünkü akla ilk gelen budur.
İbn Yunus meseleyi
kişinin "benim üzerimde" demesi durumuna özgü kılmış, daha sonra
şöyle demiştir: "Alimler, benim üzerimde demese bile onun için şu vardır
ifadesini de bu kapsamda görmüşlerdir; çünkü bu ifadenin zahiri de ödül vermeyi
üstlenmek anlamına gelmektedir. "
[İtiraz] Herhangi bir kimsenin bu söze dayanarak
kaçmış köleyi eline geçirmesi caiz değildir. Bunu yaparsa köleyi tazmin etmeyi üstlenmiş
olur. Öyleyse bu durumdaki kişi nasıl ücrete hak kazanır?
[Cevap] [Buna iki şekilde cevap verilebilir:]
1. Bu konuda izne
ihtiyaç yoktur; çünkü kölenin sahibi kesin olarak buna razıdır.
2. Bu mesele, köle
sahibinin köleyi geri getirme konusunda dileyen herkese izin verdiği duruma
yahut da yabancı şahsın köle sahibi üzerinde velayetinin bulunduğu duruma
özgüdür.
Köleyi geri getiren
kişi, kölenin efendisinin emri üzerine duyuruda bulunan kimsenin sözünü tasdik
etse, alacağı ödülü duyuruyu yapandan geri alamaz. Bunu Maverdı belirtmiştir.
Not: Nevevl'nin ve diğer alimlerin
"yabancı" ifadesinden şu anlaşılmaktadır: "Veli, kendisinin
velayeti altında bulunan kısıtlı şahıs adına onun yararı için bu ifadeyi
söylese, ödülolarak zikredilen şeyin miktarı o iş için ödenecek emsal ücretle
aynı olsa, köleyi geri getiren kişi, velinin ifadesi gereği köle sahibinin
malından o ödülü almayı hak eder. "
Sonrakilerden biri şöyle
demiştir: "Bu, açık bir hükümdür, buna temas eden birini görmedim."
Şayet durum böyleyse
ikinci soruya cevap olarak zikredilen son durum doğru değildir.
8. [Kaçak kölenin sahibi
olmayan] yabancı şahıs "Zeyd dedi ki: Kölemi geri getirene şu kadar
vardır" dese; yabancı şahıs bunu söylerken yalan söylüyorsa işi yapan
kimse yabancı şahıstan herhangi bir şeyalmaya hak kazanaz; çünkü o, herhangi
bir şey vermeyi üstlenmemiştir. İşi yapan kişi -Şayet Zeyd, söz konusu şahsı
yalanlamışsa- Zeyd'den de bir şeyalamaz. Zeyd onu tasdik ederse, bu lafı
söyleyen kişi de güvenilir ise işi yapan kişi Zeyd'den ödül almaya hak kazanır.
Aksi takdirde işi yapan kişi, Zeyd'in izin verdiğini bilmeksizin onun kölesini
getiren kimsenin durumuna düşer ve -Zeyd o lafı söyleyen kişiyi tasdik etse
bile- Zeyd'den herhangi bir şeyalmaya hak kazanamaz. Eş-Şerhu'l-Kebtr'de bu
şekilde belirtilmiştir. Kölenin sahibi haberi reddederse bu konuda sözü
söyleyen güvenilir şahsın getireceği delil dinlenmez; çünkü o, söylediği sözü
revaçta kılmaya çalışma ithamı altındadır.
9. Ödül vaad eden kişi,
işi yapması için bir kimseyi belirlemiş olsa bile işi yapacak olan şahsın sözlü
olarak kabulde bulunması şart değildir.
Belirlenmemiş kimsenin
kabulde bulunmasının şart olmamasının sebebi, ondan cevap isteme imkanının
olmamasıdır. Belirli kimseye gelince, bu, ihtiyacın söz konusu olduğu durumda
işi sıkıntıya sokmak anlamına gelir.
Kamuli buna binaen şöyle
demiştir:
Bir kimse başkasına
"kölemi geri getirirsen sana bir dinar var" dese, diğer şahıs
"yarım dinara geri getiririm" dese, köleyi getirmesi halinde bir
dinar alacağını kabul etmek bu konudaki tek görüştür.
[İtiraz] Er-Ravda ve eş-Şerhu'l-Kebtr'in
"hulu" bölümünde şöyle denilmiştir: "Bir kadın kocasına: Beni
bin dirheme boşa, dese, koca beş yüz dirhem karşılığında boşasa, boşama beşyüz
dirheme gerçekleşmiş olur."
Buna kıyasla bizim
meselemizde de köleyi getiren kişinin yarım dinar ödülü hak etmesi gerekir.
[Cevap] Hulu' da koca açısından bir bedellilik
özelliği söz konusu olduğundan ve o da kendisi için verilmesi şart koşulanın
bir kısmına razı
olduğundan bu rıza
dikkate alınmıştır.
B. AKDİN TARAFLARI
10. Ödül vaadinin ikinci
rüknü akdi yapan kişilerdir. Ödül vermeyi üstlenen kişinin -ister kölenin
sahibi olsun ister başkası olsuntasarrufları kısıtlanmamış bir şahıs olması
gerekir.
Buna göre çocuk, deli ve
sefihlik sebebiyle tasarrufları kısıtlanan kişinin ödül vaadi geçerli değildir.
İşi yapan kişi açısından
ise işi yapma ehliyetine sahip olması şart koşulur. Bunun kapsamına -gerek
izinli olarak gerekse izinsiz olarakköle de mükellef olmayan şahıs da
girer.
Bunun kapsamından
"işi yapamayacak durumda olan küçük çocuk" gibi aciz kimseler
çıkmaktadır; çünkü bu gibi şahıslardan elde edilecek bir yarar olmadığından bu,
kör bir kimseyi bir malı korumak üzere ücretle tutmaya benzer. Bunu İbnü'l-İmad
belirtmiştir.
11. İşi yapacak kişi
belirsiz ise, onun ödül vaadini çağrıdan haberdar olmak yoluyla bilmesi
yeterlidir.
Maverdı eserinin bu
bölümünde şöyle demiştir:
Kişi "kim kaçmış
olan kölemi getirirse onun için bir dinar vardır" dese o köleyi getiren ister
erkek ister kadın, ister çocuk ister köle, ister akıllı ister deli, ister
çağrıyı duymuş olsun ister başka yolla öğrensin ödülü almaya hak kazanır; çünkü
bu sayılanların her biri "kim getirirse" ifadesinin kapsamına
dahildir.
İtimad edilmesi gereken
görüş budur. Maverdı buna aykırı olarak eserinin "siyer" bölümünde
şöyle demiştir: Çocuk ve efendisinden izinsiz olarak köle işi yaparsa ödülü
almaya hak kazanamaz.
C. YAPILACAK İŞ
Bilinmeyen bir işe
karşılık ödül vaad etmek sahihtir. Daha doğru görüşe göre bilinir bir iş için
de böyledir.
12. "Kaçak kölenin
geri getirilmesi" vb. gibi bilinmeyen bir iş için ödül vaadi, buna olan
ihtiyaç sebebiyle caizdir. Ayrıca mudarebe akdinde, fazlalık [kar] elde etmek
için bilinmezliğe göz yumulduğuna göre has ıl olan bir şeyi geri getirmek için
buna haydi haydi göz yumulur.
rttiraz] Bu, Nevevl'nin konunun başında "kaçan
kölenin geri getirilmesi" konusunda söylediklerinden zaten anlaşılmıştır.
[Bir daha burada zikredilmesine gerek yoktur.]
[Cevap] Nevevl'nin bu meseleyi burada [bir kez daha]
zikretmesi, yapılan taksim zorunluluğundan kaynaklanmıştır. Nevevl, Rafii'ye
tabi olarak bilimeyen bir iş için ödül vaad etmenin sahih olduğunu herhangi bir
kayıt zikretmeksizin belirtmiştir. İbnü'r-Rif'a'nın Kadı Hüseyin'e tabi olarak
belirttiğine göre bu hüküm "bilinmesi zor olan" konularla
sınırlandırılmıştır. Şayet bilinmesi kolayolursa bunun belirlenmesi gerekli
olur; çünkü bu durumda bilinmezliğe göz yumulmasına gerek yoktur. Örneğin bir
duvar yapımında duvarın uzunluk, genişlik, yükseklik, yapılacağı yer ve neyin
üzerine yapılacağı belirtilir. Bir elbise dikiminde kumaşın ve dikimin
nasılolacağı dikkate alınır.
13. Karşılığında ücret
ödenen; dikiş, bina vb. gibi [hangi işin yapılacağının net olarak] bilindiği
her bir iş için ödül vaadi [geçerli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu sahihtir; çünkü bilinmezlik halinde bile caiz olduğuna göre bilinir durumda
olduğunda evleviyetle caiz olur.
[ikinci görüş]
Hangi işin yapılacağı
net olarak belli olduğunda kira akdi ödül vaadine gerek bırakmadığı için ödül
vaadi geçerli olmaz.
Yapılacak işin zorunlu
olup olmaması eşittir. Bir kimse haksız yere hapsedilse ve hapisten
kurtarılması için makam ve mevki sahibi birinin veya bir başkasının
[hakimlerle] konuşmasına ihtiyaç duyan bir kimse buna karşılık bir bedel öderse
-bu iş farz-ı kifaye olsa bileNevevl'nin fetvalarında bir grup alimden
naklettiğine göre bu caiz olur.
Not: a. Ödül vaadine konu olan işin
yapılmasında bir külfetin bulunması şarttır. Buna göre kişi zaten elinde olan
bir şeyin sahibine geri verilmesine ödül vaad edildiğini duysa ve onu sahibine
verse, kaçak kölenin durumunda olduğu gibi geri verilmesinde bir külfet söz
konusu olursa ödül almaya hak kazanır, aksi takdirde hiçbir şeye hak kazanamaz.
Çünkü içinde külfet olmayan şey karşılığında bir bedel ödenmez.
Alimlerin ödülle ilgili
genel nitelikli ifadesinin kapsamına "bir kimsenin gasp ve ödünç alma gibi
bir sebeple elinde bulundurup geri vermesi gereken bir malı geri vermesi"
meselesi de girmektedir. Bu genel ifadelerden, şayet bu malın geri verilmesinde
de bir külfet söz konusu ise geri veren kişinin ödüle hak kazanacağı
anlaşılmaktadır.. Ancak "elinde bulunan bir şeyi geri veren kimsenin ödüle
hak kazanamayacağı" hükmünün gerekçesini belirtirken alimlerin şu
ifadeleri ise onların herhangi bir şey alamayacaklarını göstermektedir:
"Bu durumda olanlar hiçbir şeye hak kazanamaz; çünkü bunu yapması dinen
gereklidir." El-Minhac'ı şerhedenlerin bir kısmının da belirttiği üzere
muteber olan görüş budur.
b. Kişi "bana şu
konuda haber veren kimseye şunu vereceğim" diye ödül vaadinde bulunsa ve
bir kimse de o konuda haber verse herhangi bir şeye hak kazanamaz; çünkü bunu
yapmak için herhangi bir iş yapmaya gerek yoktur. Ancak Hafifnin konunun son
bölümünde ifade ettiği üzere haber veren kişi bunun için yorulmuş ve doğru
haberler vermişse, haber isteyen kişinin de kendisine ulaştırılacak bu habere
ilişkin bir amacı var ise haber veren kişi ödül almaya hak kazanır.
D. VERİLECEK ÖDÜL
Ödülün bilinir olması
şarttır. Buna göre kişi "kim bana kölemi geri getirirse onun için bir
elbise vardır" veya "onu razı ederim" derse akit fasid olur.
Köleyi geri getiren kişi emsal ücret almaya hak kazanır. Kişi "köleyi
şuradan getiren kişiye şu vardır" dediği halde bir kimse daha yakın bir
yerden köleyi getirse, ödülden ona göre payalır.
İki kişi köleyi getirme
konusunda ortak olsalar ödülde de ortak olurlar.
Bir kimse belirli bir
kimseye bir ödül vaad etse, başka birisi de o işi yapma konusunda ortak olsa,
yardım etmeyi kastetmişse, ödülün tümü belirlenen şahsa ait olur. Şayet diğer
kişi işi sahibi için yapmayı kastetmişse ilk şahıs yapılan işe göre payalır,
ona ortak olan kişi hiçbir durumda bir şeyalamaz.
Gerek ödül vaad eden
gerekse işi yapacak olan kişi iş tamamlanmadan önce akdi feshedebilirler. İşe
başlamadan önce akit feshedilirse veya işçi işe başladıktan sonra akdi
feshederse herhangi bir şey ödenmez. İşçi işe başladıktan sonra ödül vaad eden
kimse akdi feshederse daha doğru görüşe göre işçi için emsal ücret ödenir.
Ödül vaad eden kişi, iş
tamamlanmadan önce ödülü arttırabileceği gibi indirebilir de. İşe başlandıktan
sonra bunu yapmasının etkisi emsal ücretin gerekli olmasında ortaya çıkar.
Kaçan köle yolun bir
kısmında ölse veya kaçsa onu getirecek olan kimse hiçbir şeyalamaz. Köleyi geri
getirdiğinde ödülü ala bilmek için köleyi elinde tutma hakkı yoktur.
Kişi ödül vaad ettiğini
veya diğer şahsın köleyi getirmek üzere gayret gösterdiğini inkar ederse onun
sözü kabul edilir. Şayet ödülün miktarı konusunda anlaşmazlığa düşerlerse
karşılıklı yemin ederler.
14. Ödül vaadinin
geçerli olabilmesi için ödülün bilinir olması şarttır; çünkü ödül de -tıpkı
kira akdindeki kira gibi- bir bedeldir. Ayrıca bu, ihtiyaç sebebiyle caiz
görülmüş bir akittir, yapılacak iş ve yapacak kişinin aksine bedelin bilinmez
halde olmasını gerektirecek bir durum yoktur.
Buna göre;
> Bedel bilinmez
olsa, örneğin ödül vaad eden kişi "kim kaçmış olan kölemi geri getirirse
ona bir elbise vereceğim" veya "onu razı edeceğim" vb. yuvarlak
bir ifade kullanırsa,
> Bedel, şarap veya
gasp edilmiş bir malolsa,
Bu durumda ödül vaadi
-ödülün bilinmemesi veya ödülü n necis olması yahut teslimine güç
yetirilememesi- sebebiyle fas id olur. Bu durumda köleyi geri getiren kimse
-tıpkı fasid kira akdinde olduğu gibi- emsal ücret almaya hak kazanır.
Bundan iki durum istisna
edilmiştir:
[1] - Kişi "benim
adıma haccet sana nafakanı vereyim" dediğinde, yapılacak harcamanın ne kadar
tutacağı bilinmediği halde -Rafiı'nin eş-Şerhu's-sağır'de ve Nevevi'nin
er-Ravda'da tek görüş olarak belrittiğine göre- bu caiz olur. [Zayıf] bir
görüşe göre bu ödül vaadi değil rızkını karşılamaktır. Ödül vaadi ancak bir
şeye karşılık olarak verildiğinde ve "benim adıma, senin nafakanı ödemem
karşılığında haccet" dediğinde söz konusu olur. Maverdı bu durumun fasid
cuale olduğunu söylemiş, İmam ŞafiI (r.a.) de bunu el-Ümm'de ifade etmiştir.
[2] - Güçlü-kuvvetli bir
kafire ilişkin mesele ki bunun ayrıntısı "siyer" bölümünde
gelecektir.
Not: a. Kişi, bilinebilecek tarzda ödülü
nitelese, işi yapan kişi onu hak eder. Bu, el-Envar'da tek görüş olarak
nakledilmiş, eşŞerhu'l-Kebır'de de Mütevelli'den nakledilmiştir.
[İtiraz]: Satım, kira
vb. bölümlerde belirli bir şeyin niteliklerini belirtmenin onu görmekten
müstağni kılmayacağı hususu geçmişti. Bu durumda bizim meselemizde de emsal
ücret gerekli olmalıydı.
[Cevap]: Bahsi geçen
akiHer, ödül vaadinin aksine bağlayıcı akiHerdir. Bu yüzden ödül vaadinde
olmadığı kadar bu akiHerde ihtiyat esas alınmıştır.
b. Kişi "kim
kölelerimi getirirse ona elbisemi vereceğim" veya "elbisemin dörtte
birini vereceğim" dese, kendisi için bu şart koşulan kişi bunun ne
olduğunu biliyorsa onu hak eder, aksi takdirde bu işlem fasid bir kira akdi
olur.
c. Kölenin niteliğini
belirtmek yeterli midir yoksa insanların amaçları bu konuda değişiklik
gösterdiği için yeterli değil midir? Bu konuda görüşx ayrılığı söz konusudur.
Uygun olan şudur: Kişi köleyi bilinebilecek şekilde nitelerse bu durum sahihlik
ifade eder.
d. Alimlerin
"müsabaka" konusunda belirttiklerine göre emsal ücreti belirlemede,
işin bütününün yapıldığı zaman dilimi dikkate alınır, teslimin gerçekleştiği
zaman dilimi değil.
15. Belirli bir iş için
ödül vaadinin sahih olduğu görüşü esas alındığında bir kimse "kim bana
köle mi şu beldeden geri getirirse onun için şu vardır" dese, bir şahıs da
köleyi daha yakın bir bölgeden getirse, ödülden o pay nisbetinde alır; çünkü
sözü söyleyen kişi iş karşılığında ödülün tümünü vaad etmiştir. İşin bir kısmı
karşılığında da ödülün bir kısmı verilir.
Kişi köleyi mesafenin
yarısından getirse ödülün yarısını hak eder.
İbnü'r-Rif'a'nın da
belirttiği gibi yukarıdaki hüküm, yolun düz veya engebeli olma bakımından aynı
olması halinde söz konusudur. Şayet yollar farklı ise, örneğin mesafenin yarısı
için verilecek ücret diğer yarısı için verilecek ücretin iki katı ise bu
durumda söz konusu mesafe ödülün tümünün üçte ikisine denk düşer.
Not: NevevI'nin "dah<,\ yakın"
ifadesi o bölgeden veya başka yerlerden daha yakın olan yerleri de
kapsamaktadır ki bu doğrudur. Subki ise bunu üzerinde düşünülmesi gereken bir
mesele olarak görmüştür.
Mekke'li olan biri
"kim köle mi Arafaftan geri getirirse ona şunu vereceğim" dese, diğer
şahıs ise köleyi Mina'dan veya Ten'im'den getirse, ödülden mesafe oranında hak
eder.
Çünkü mekanın adını
belirtmek ile kölenin kaçtığı yer veya kaçtığı düşünülen yere işaret edilmek
istenir, ödülü hak etmek için kölenin ille de oradan getirilmesi şart değildir.
Çünkü bizzat o mekan kastedilirse, kişi ondan daha kısa bir mesafeden
getirdiğinde hiçbir şeye hak kazanamaz; çünkü köleyi belirtilen yerden
getirmemiştir.
Nevevi'nin "daha
yakın" ifadesi, kişinin daha uzak bir bölgeden getirmesi durumunu dışarıda
bırakmaktadır ki bu durumda kişi fazladan bir şey hak etmez.
16. Kölenin sahibi ödül
vaadini genel bir şekilde "kim kölemi getirirse onun için şu vardır"
diyerek yapsa ve herhangi iki kişi de köleyi birlikte getirseler ödülde ortak
olurlar; çünkü geri getirme işlemi onlar tarafından gerçekleştirilmiştir.
Yapılan iş farklı bile olsa ödüldeki ortaklık kişi başıdır; çünkü yapılanişin
-genellikle- bir sınırı olmadığından ödül de işe dağıtılamaz.
Bu durum şundan
farklıdır: Bir kimse "evime kim girerse ona bir dirhem veririm" dese,
evine bir grup insan girse her biri bir dirhem hak eder; çünkü her biri girmiş
olup her biri kastedilmiş değildir.
Yine şu durumdan da
farklıdır: Bir kimse "kim benim adıma hac yaparsa onun için bir dinar
vardır" dese, onun yerine iki kişi birlikte hac yapsa hiçbirisi bir
şeyalmaya hak kazanamaz; çünkü biri diğerinden daha öncelikli değild~. Bu,
nikah akdinde iki velinin birden kızı evlendirmesine benzer. Alimler bunu
"hac" bölümünde zikretmişlerdir. Biri diğerinden daha önce hac
yaparsa, ödülü almaya hak kazanır.
17. Bir kimse "iki
köleyi şuradan geri getirene bir dinar vereceğim" dese, bu sözü duyan bir
kimse o mesafenin yarısından köleleri getirse veya mesafenin tümünden bir
köleyigetirse, ödül, yapılan işe bölünerek yarım ödül almayı hak eder.
18. Kişi, iki şahsa
"iki köleyi ikiniz geri getirirseniz ikinize şu vardır" dese, bu iki
şahıstan birisi iki köleyi getirse ödülün yarısını hak eder. İki şahıstan biri iki
köleden bir tanesini geri getirirse ödülün dörtte birini hak eder.
Subki şöyle demiştir:
Kişi "kölemi kim getirirse ona bir dirhem vardır" dese, köleyi iki
kişi getirse, bana en mantıklı gelen görüşe göre iki şahıs bir dirhemi
paylaşır.
19. Bir kölenin üçte
birisi bir şah sa üçte ikisi başka birine ait olsa, bu şahıslar bir kişiye
"kölemizi getirirsen sana bir dinar vardır" dese, o kişi de köleyi
getirse Kadı Hüseyin'in belirttiği üzere iki görüşten daha doğru olanına göre
bu iki şahıs köle üzerindeki mülkiyetleri oranında ödülün üçte bir ve üçte
ikisini öderler.
20. Bir kimse, belirli
bir şahsa bir ödül vermeyi üstlense, örneğin "kölemi geri getirirsen sana
bir dinar vereceğim" dese, başka bir şahıs da köleyi getirme işinde ona
ortak olsa bakılır:
[a] - Diğer şahıs
-bedelli veya bedelsiz olarak- yardım etmeyi kastetmişse, söz konusu belirli
şahıs ödülün tümünü hak eder; çünkü belirlenen şahıstan başka birinin yardım
amacıyla köleyi geri getirse, belirli şahıs adına geçer. Köle sahibinin amacı
nasıl mümkün olursa kölesinin geri getirilmesidir. Onun kullandığı ifade
"ifadeyi muhatapla sınırlı kılma" anlamına yorulmaz.
[b] - Köleye getirme
işine katılan diğer kişi işi kendisi için veya köle sahibi için yapmayı
kastetmişse yahut da -Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de belirttiği üzere- işi
mutlak olarak yapmayı kastetmişse, belirli olan şahıs için işe katıldığı oranda
ödül vardır ki bu da yarımdır. Çünkü ödülün bölünmesi -Nevevi'nin ifadesinden
bunun yapılan iş miktarına göre olacağı gibi bir anlam anlaşılsa bile- kişi
başına göredir.
Köleyi getirme işine
katılan şahıs bu işi kendisi ve diğer şahıs için yapsa veya kendisi ve ödül
vermeyi üstlenen kişi için yahut bunların tümü için yapsa, son durum dışındaki
durumlarda belirli şahıs ödülün dörtte üçünü olur. Son durumda ise üçte ikisini
alır.
21. Bir köleyi geri
getirme konusunda, köle sahibinin belirlediği şahsa iki kişi katılsa bakılır:
[a] - Bu iki kişi ona
yardım etmeyi amaçlamışlarsa ödülün tümü belirlenmiş şahsa ait olur.
[b] - Bu iki kişi köleyi
getirme işini köle sahibi için yapmayı amaçlamışlarsa, belirlenmiş şahıs ödülün
üçte birini alır. Bu iki şahıstan biri yardım etmeyi diğeri köle sahibi için
işi yapmayı amaçlamışsa, belirli şahıs üçte ikiyi alır.
22. Yukarıdaki hiçbir
durumda köleyi getirme işine dahil olan şahıs / şahıslar bir şeyalamaz; çünkü
köle sahibi onun için herhangi bir şey vermeyi üstlenmemiştir. İşi yapan
kişinin kendisi ona bir şey vermeyi üstlenmişse o zaman onu vermesi gerekir.
23. Bir kimse Zeyd'e
hitaben "kölemi geri getir, sana bir dinar vardır" dese, bir başkası
da ona yardım etse, bir dinarın tümü Zeyd'in olur. Zeyd yardıma muhtaç
olabilir. İşi yapmayı üstlenen kişinin amacı her nasılolursa olsun işi yapmak
olup burada işi yalnızca muhatabın yapması kastedilmiş değildir.
24. İşi yapmak üzere bir
şahıs belirlenmemişse, işi yapacak olan kişi -bizzat yapamayacak durumda olmasa
bile- başkasından yardım alabilir; çünkü bu durumda ödül hafifletilmektedir.
İşi yapacak birisi
belirlenmişse, başkasından yardım istediğinde yardım eden kişi vekil gibi olur.
İşi üstlenen kişinin bizzat yapamayacağı veya onun konumuna yakışmayan bir işte
başkasını vekil kılması caiz oldu.ğU gibi yardım istemesi de caizdir. 8
25. Işi yapmak üzere
belirlenmemiş olan bir kimsenin, ödül vaadini işittikten sonra başkasını bu
konuda vekil kılması, odun toplamak vb. konuda başkasını vekil kılmaya benzer
ki bu caizdir.
Not: a.
"Kendisine ödül vaad edilen kişiye bir başkası yardım etme amacıyla
katkıda bulunsa ödülü, kendisine vaad edilen kişi hak eder."
"Bahçe-emek
ortaklığında (müsakat akdinde), bahçe sahibi veya yabancı bir şahıs herhangi
bir karşılık beklemeksizin emek harcayacak kişiye yardımcı olursa, işi yapan
kişi bu ortaklıkta payını almaya hak kazanır."
Subki bu iki hükümden şu
sonucu çıkarmıştır:
Gerek imamlık gerekse
kişinin yerine başkasını bırakmasına müsait olan ders verme vb. konularda,
kişinin yerine başkasını bırakması caizdir. Bunun şartı, vekil olarak bırakılan
kişinin vekil kılanın dengi veya ondan daha iyi olmasıdır. Bu durumda vekil
tayin eden kişi bursun / gelirin tümünü hak eder. İzzeddin bin Abdüsselam ve
Nevevi ise bu durumda hiçbirinin bursu hak etmeyeceği hükmünü vererek şöyle
demişlerdir: Ve kil kılan kişi işi bizzat yapmadığından dolayı, vekil olan kişi
de yetkisi bulunmadığından dolayı bursu hak edemez. Ancak o işten sorumlu olan
kişi vekilin işi bizzat yapmasına izin vermişse o başka.
Zerkeşi şöyle demiştir:
İzzeddin bin Abdüsselam ve Nevevl'nin bu konuda dayanaklan şudur: Maaşlburs, ne
kira ne de ödül vaadi kapsamında yer almaz. Çünkü kira ve ödül vaadinin şartı,
işin kiralayan ve ödül vaad eden kişi için yapılmasıdır. Burada ise işin ödül
vaad eden kişi için yapılmış olması mümkün değildir, geriye ancak vazifeye
gelmek şartıyla burstan yararlanmanın serbest olması kalmıştır ki bu da
gerçekleşmemiştir. Bunu bizim meselemize ilhak etmek doğru değildir.
Ezrai şöyle demiştir:
Zerkeşi'nin ifade ettiği görüş, kendilerine vakıf yapılan kimselere ve cahil
şahıslara dinı görevleri üstlenme ve layık olmayan kimselere, kendi hak
ettikleri gelirin az bir miktarı karşılığında vekalet vermelerine ve asırların
geçmesiyle birlikte bu şahısların da vakıf malından almalarına yol açar.
Gazi, Subki'nin
"imamlık" konusunu örnek vermesinden sonra "fakihlerin hükmü
bundan farklıdır" demiştir. İbn Şehbe de "bu açıktır; çünkü fıkıh
öğrenen bir kimse fıkıh hocasına vekalet edemez" demiştir.
b. Ödül vaadi "bir
şeyi elde etmek için emek harcamak" konusunda olduğunda iki durum söz
konusu olur:
1. Ödül vaadinin tek bir
şeye dair olması
Bir kimse "kim
benim için bir duvar inşa ederse / bir elbise dikerse onun için şu vardır"
dediğinde kişi elbisenin bir kısmını dikse veya duvarın bir kısmını inşa etse
bunun hükmünün ne olacağı gelecektir.
2. Ödül vaadinin biri
diğerinden ayrılabilen iki şeye dair olması
Örneğin bir kimse
"kim iki kölemi getirirse onun için şu vardır" dediğinde bir şahıs
iki köleden birini getirse, ödülün yarısını hak eder.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Öğrencinin derse gelmediği günlerde de bu kural geçerlidir. Örneğin [gelirinin
hoca ve öğrencilere harcanması için] bir vakıf ta bulunan kişi "şu ay
derse gelen kişiye şu kadar vardır" dediğinde, ayın her bir günü
yukarıdaki köle meselesi gibidir. Bunlar birbirinden ayrılabilir durumdadır.
Öğrenci de geldiği günlerin bursunu hak eder. Bu konuda uyanık olmak gerekir;
çünkü bu, insanların hataya düştüğü bir konudur.
Demiri şöyle demiştir:
Bu yüzdendir ki Şeyh Takıyyüddin el-Kuşeyrı tatil günü dışında herhangi bir gün
ders işlemediğinde o günkü dersin parasını almazdı. Ben hocamıza bu konuyu iki
kere sordum ve o "öğrenci, derste olmadığı zamanda ilimle meşgul ise bursu
hak eder, aksi takdirde hak etmez. Derse geldiği halde dersle meşgulolmazsa
bursu hak etmez; çünkü derste bulunmaktan amaç elde ettiği bilgiden
yararlanmaktır, yalnızca bedenenderste bulunmak değildir." Hocamız ilim
öğrenmek için derste bulunmayı sınırda nöbet beklemeye benzetirdi.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Bir kimse bir görevi üstlense ve o görevi yapmaması için baskı yapılsa, Şeyh
Taceddin el-fezarı bu kişinin bursu almaya hak kazanacağını söylemiştir.
Bana göre bu böyle
değildir; çünkü bu burs bir tür ödül niteliğinde olup işi bizzat yapana
verilir.
Şeyh Taceddin'in görüşü
daha doğrudur. Bu konuda şunu söylemek uygundur: Bu tip görevler için verilecek
ödüller devlet hazinesinden karşılanıyorsa ve bu vazifeyi elinde bulunduran
kişi bunu hak ediyorsa ister derse gelsin ister vekil bıraksın isterse
bırakmasın alacağı bursa hak kazanır. Vekil için vekalet esnasında bir burs
belirlenmişse o da bursa hak kazanır, aksi takdirde hak kazanamaz. Şayet bu
ödüller devlet hazinesinden karşılanmıyorsa veya karşılanmakla birlikte kişinin
bunda bir hakkı yoksa Nevevi'nin belirttiği görüş uygun görüştür.
26. Gerek [kaçak kölesi
bulunan ve kölesini getirecek olana ödül vaad eden köle] sahibi gerekse işi
yapacak olan kişi iş tamamlanmadan önce akdi feshedebilir; çünkü bu, her iki
taraf için de bozulabilir nitelikte bir akittir. Ödül vaad eden kişi açısından
böyledir; çünkü bu, ödül üzerinde hak sahibi olmayı bir şarta bağlamaktır ve
vasiyete benzer(250). İşi yapacak açısından da bu bağlayıcı değildir; çünkü
burada yapılacak iş belirsiz olduğundan mudarebe akdine benzemektedir.
Not: Fesih ilk olarak işi yapmak için belirlenmiş
kişiden düşünülebilir. Başkası açısından ise fesih ancak işe başladıktan sonra
düşünülebilir. Daha önce geçtiği üzere, işi yapacak kişinin kabulde bulunması
şart değildir. Dolayısıyla belirli olmayan kişi açısından fesih bir tür red
anlamı taşımaktadır.
Nevevi'nin "iş
tamamlanmadan önce" ifadesi işin tamamlanmasından sonrasını dışarıda
bırakmaktadır ki bu durumda ödülü vermek gerekli olduğundan feshin bir etkisi
olmaz.
27. Ödül vaadine ilişkin
anlaşma gerek köle sahibi tarafından gerekse kendisine ödül vaad edilen belirli
kişi tarafından işe başladıktan sonra feshedilse veya işi yapacak olan kişi işe
başlamadan önce akdi feshetse her iki durumda da bu kişi bir şeyalamaz.
İlk durumda alamaz;
çünkü herhangi bir iş yapmamıştır.
İkinci durumda da
alamaz; çünkü köle sahibinin amacı gerçekleşmemiştir. İbnü'r-Rif'a'nın tek
görüş olarak belirttiğine göre iş teslim edilmiş olsun ya da olmasın fark
etmez.
Ödül vaad eden kişi
yapılacak işe bir şeyeklese, işi yapacak olan kişi buna razı olmasa ve akdi de
bu sebeple feshetse eş-Şerhu'lKebir'in "müsabaka" konusunun sonunda
belirtildiğine göre işi yapan kimse emsal ücrete hak kazanır; çünkü onu bLina
zorlayan kölenin sahibidir. İsnevl'nin "ödül vaad eden kimse yapılacak işte
indirime gittiğinde de buna kıyasla hüküm böyle olur" ifadesi -hüküm doğru
olsa bile- kabul edilemez; çünkü eksiltme, işçi tarafından değil ödül vaad eden
kişi tarafından meydana gelen bir fesihtir.
28. Hem işi yapacak olan
kişi hem de ödül vaad eden kişi akdi birlikte feshetseler bunun hükmünün ne
olacağına dair bir açıklama yapanı görmedim. Burada hem ödülü almayı hem de
almamayı gerektiren bir durum söz konusu olduğundan işi yapacak olan kişinin
ödüle hak kazanmaması uygun olur.
29. Akdin feshedilmesinden
sonra işçi herhangi bir şey yaparsa ne olur?
Eş-Şerhu'l-Kebır'de
şöyle denilmiştir:
İşçi feshi bilerek
yapmışsa herhangi bir şeye hak kazanamaz. Bilmeyerek yapmışsa "müvekkil
vekilini onun olmadığı bir ortamda azlettiğinde vekil bunu bilmeden tasarrufta
bulunsa tasarruf geçerli olur mu?" konusundaki görüş ayrılığına dayalı
olarak burada da farklı görüşler geçerli olur.
Bu meselenin vekil
meselesine bağlanması, işçinin herhangi bir şeye hak kazanamayacağı anlamına
gelmektedir ki doğru olan da budur. İbnü'l-Mukrı bunu tek görüş olarak
belirtmiştir. Buna karşılık Maverdı ve Ruyani, işi yapması için tayin edilmiş
olan işçinin feshi bilmemesi halinde veya köle sahibinin feshi belirtmediği
durumda işçinin akitte belirtilen ödüle hak kazanacağını belirtmiştir.
İbn Şehbe şöyle
demiştir: Muhtemelen Maverdi ve Ruyani'nin görüşü "vekil ancak durumu
bildiğinde azlolur" görüşüne dayalıdır.
30. Ödül vaadi, akdin
iki tarafından birinin ölümü, delirmesi veya bayılmasıyla da fesholur.
Köle sahibi, işe başlandıktan
sonra ölse, işçi de köleyi onun mirasçılarına geri getirse, akitte belirtilen
ödülden, ölen kişinin hayatta olduğu esnada yapılan işe tekabül eden kısmı
işçinin olur.
Maverdi şöyle demiştir:
İşçi öldüğünde, işçinin mirasçıları köleyi efendisine geri getirse, bu mirasçı
da işçinin hayatta iken yaptığı iş miktarınca ödüle hak kazanır.
Bu, işçi belirli bir
şahıs ise geçerli olur. İşçi belirli değilse bu durumda kendisinin ve
mirasçısının yaptığı iş sebebiyle ödülün bütününü almaya hak kazanır. Bu tıpkı
iki kişinin köleyi getirmesine benzer. Ö Bunu zikreden birini görmemiş olmakla
birlikte benim tercihim bu şekildedir.
31. [Bir köle sahibi,
kaçan kölesini getirene ödül vaad etse] işe başlandıktan sonra ödül vaad eden
kişi akdi feshetse, [işçinin durumu ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
işçi yaptığı işin emsal ücretini alır; çünkü akdin bağlayıcı olmaması,
tarafların bu akdi ortadan kaldırmaya yetkili olmalarını gerektirir. Akit
ortadan kalkınca -tıpkı diğer fesihlerde olduğu gibi- akitte kararlaştırılan
bedel gerekmez. Ancak işçinin emeği de dokunulmaz olduğundan bu emek yok
sayılamaz. Bu durumda bu emeğin karşılığı esas alınır ki bu da -tıpkı bir kusur
sebebiyle feshedilen kira akdinde olduğu gibi- emsal ücrettir. Alimlerimizin
çoğunluğu bu meseleyi "ödül vaad eden kimse, tazminde bulunmadıkça akdi
feshedemez" diyerek ifade etmişlerdir ki bunun anlamı "işçiye,
yaptığı işin emsal ücretini öder" demektir. Et-Tenbıh yazarı da bunu benimsemiştir.
[İkinci görüş]
Bu durumda işçi bir
şeyalamaz. Bu, işçinin akdi kendiliğinden feshetmesi gibidir.
İkisi arasında fark
olduğu açıktır.
İlk görüşe göre, işçinin
yaptığı şeyden amaçlanan herhangi bir şeyin gerçekleşmemiş olmasıyla amacın bir
kısmının gerçekleşmiş olması arasında bir fark yoktur. Örneğin kişi köleyi
yolun bir kısmına kadar getirse veya "oğluma Kur'an'ı öğretirsen sana şunu
veririm" şeklindeki bir ödül vaadinde kişi bu şahsın oğluna bir miktar
Kur'an öğrettikten sonra o şahıs Kur'an öğretmesine yasak koysa [bu işçi emsal
ücretini alır.] Bu, eş-Şerhu'l-Kebır'de tek görüş olarak belirtilmiştir.
Ezrai, şerhinde bu
bölümde buna aykırı görüş belirtmiştir. Bu konuda dikkatli olmak gerekir.
[İtiraz] "Köle sahibi, akit esnasında öldüğünde
akit feshedilir ve işçi akitte belirtilen ödül içinden yaptığı iş miktarınca
almaya hak kazanır" hükmüne kıyasla burada da böyle olması gerekir. Yani
akdi fesh etmekle akdin kendiliğinden fesholması arasında fark yoktur.
[Cevap] Bu meselenin aksine diğer meselede işçi akdin
feshedilmesinden sonra işi yapmış ve köle sahibi de bunu engellememiştir.
32. Köle sahibi,
kölesini getirecek işçiye vaad ettiği ödül üzerinde tasarruf ta bulunarak ödülü
attırıp eksiltebilir veya aynı cinsten başka bir şeyle değiştirebilir. Bunu
işçi işini tamamlamadan önce -ister işe başlamadan önce ister başladıktan sonra
olsun- yapabilir.
Nitekim satım akdinde
muhayyerlik esnasında da bunu yapmak caizdir. Hatta burada evleviyetle dıizdir.
Köle sahibi bunu şöyle yapabilir:
"Kölemi geri getirene on dirhem veririm" dedikten sonra "beş
dirhem veririm" der veya bunun aksini yapar.
Ya da "kölemi geri
getirene bir dinar veririm" der, daha sonra da "bir dirhem
veririm" der.
İşçi işe başlamadan önce
bunu duyarsa son duyuruyu dikkate alır. İşçi bunu duymamış olsa bile son
duyuruda söylenen geçerlidir.
33. İşçi işe başladıktan
sonra veya işe başlamamış olsa bile bu duyuruyu işitmeden önce emsal ücret
gerekli olur; çünkü son duyuru ile ilki feshedilmiş olmaktadır. Köle sahibinin
iş yapıhrken akdi feshetmesi, emsal ücrete gidilmesini gerektirir.
34. Yalnızca ilk ödül
vaadini işiten bir kimse ve ikinci ödül vaadini işiten bir kimse işi yapsalar,
ilk şahıs emsal ücretin yarısını, ikinci şahıs ise akitte belirtilen ödülün yarısını
hak eder.
"İşitme" ile
kastedilen, duyurudan haberdar olmaktır.
Burada bahsedilen emsal
ücret yalnızca geçmişte yapılan değil işin tümü için ödenecek emsal ücrettir.
Bu, daha önce geçen "kişi akdin feshedilmesinden sonra bir şey yaparsa
herhangi bir şey alamaz" hükmüyle çelişmez; çünkü o, bu meselenin aksine
"bir bedel olmaksızın feshedilen şey" ile ilgilidir.
35. Sahibine geri
getirilen şeyona ulaştmlmadan önce telef olsa, örneğin kaçan bir köle, işçinin
onu öldürmesi söz konusu olmaksızın yolun yarısında -isterse efendisinin evinin
yakınında- ölse veya gasp edilse yahut işçi onu bıraksa yahut da -sahibinin
evinde bile olsa- ona teslim etmeden önce kaçsa, kaçan köle orada olsa bile
işçi herhangi bir şeyalamaz; çünkü işçi köleyi geri getirmemiştir.
"Bir kimse kendisi
adına hac yapacak bir kimseyi ücretle tutsa, o kişi de hacca ilişkin fiillerin
bir kısmını yaptıktan sonra, yapılan ameller kadar ücret almaya hak kazanacak
bir yerde ölse" bu durum bizim meselemizden farklıdır. Alimler arada şu farkın
bulunduğunu belirtmişlerdir:
1. Haccın amacı sevap
kazanmaktır, burada da hacca ilişkin fiillerin bir kısmı yerine gelmiştir.
Burada ise amaçlanan şeyin hiçbiri gerçekleşmemiştir.
2. Kira akdi bağlayıcı
olup akitle birlikte ücreti n tedricen ödenmesi gerekir. Ödül vaadi ise
bağlayıcı olmadığından bir şart söz konusu olmadan herhangi bir şey gerekli
olmaz. Burada da şart gerçekleşmemiştir.
36. Bir işçi;
> Elbisenin yarısını
diktikten sonra elbise yansa veya dikmeyi bıraksa,
> Binanın bir kısmını
yaptıktan sonra bina yıkılsa veya yapmayı bıraksa,
> [Çocuğa bir şey
öğretmesi için bir öğretmen e ödül vaad edildiğinde] çocuk öğrenme güçlüğü
çektiğinden öğrenemese,
Bu durumlarda işçi -tıpkı
kaçan bir köleyi arayıp da bulamaması durumunda olduğu gibi- bir şeyalmaya hak
kazanamaz. Bu, işin teslim edilmediği duruma özgüdür. Şayet teslim edilmişse
işçi akitte anlaşılan ödülden yaptığı iş kadarlık kısmını hak eder. Bu, öğretim
esnasında çocuğun ölmesine benzer. Burada öğretim, etkisini çocuk üzerinde
gösterecek şekilde teslim edilmiştir. Bu hüküm, -el-Kifaye'de belirtildiği
üzere- öğrencinin hür olması durumunda geçerlidir.
Şayet bir kölenin
efendisine teslimine ilişkin bir iş söz konusuysa işçi köleyi teslim etmeden
veya köleye efendisinin huzurunda yahut mülkiyetinde bir şey öğretmeden ödüle
hak kazanamaz.
Bu hüküm, fesih
konusunda daha önce geçen "bu durumda hiçbir şekilde hak kazanamaz"
hükmüyle çelişmez. Çünkü, bu meselenin aksine o meselede akdi feshetmek yoluyla
taksirde bulunmak işi tamamlaması mümkün olduğu halde işçiden kaynaklanmıştır.
37. Çocuğun öğrenimini
tamamlamasına babası engelolsa veya kölenin efendisi işin tamamlanmasına
engelolsa, bu şahısların, işçiye yaptığı işin emsal ücretini ödemeleri gerekli
olur. Çünkü engel olmak fesihtir veya fesih gibidir.
Kölenin sahibi kölesini
öldürse, tıpkı akdi feshetmesi durumunda olduğu gibi işçi yaptığı iş kadarlık
ödülü hak eder.
38. İşçi köleyi geri
getirmeden önce efendi köleyi azat etse hüküm ne olur?
İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: Bana göre burada şöyle denebilir:
İşçi, azat işleminden
sonra köleyi getirdiğinde azadı bilmiyor olsa bile ücrete hak kazanamaz; çünkü
burada dolaylı olarak ödül vaadinden dönme söz konusudur. Azadı bildikten sonra
bunu yaparsa ücrete hak kazanamaz. Burada köleyi azat etme, akdi feshetme gibi
kabul edilmiştir.
39. İşçi, kaçak köleyi
efendisine geri getirdiğinde, ödülü alabilmek için köleyi elinde tutma hakkı
yoktur; çünkü ödüle hak kazanmak teslimden sonra olur. Ödüle hak kazanmadan
önce ise hapsetme hakkı yoktur. Yine efendinin izniyle köle için yaptığı
harcamaları geri alabilmek için de köleyi elinde tutma hakkı yoktur.
40. Kaçak köleyi getiren
kişi "sen benim için ödül vaadinde bulunmuştun" dediği halde köle
sahibi bunu inkar etse,
Köle sahibi "köleyi
sen geri getirmedin, kendisi geldi" diyerek diğer şahsın köleyi geri
getirmek için çalıştığını inkar etse yeminle birlikte köle sahibinin sözü kabul
edilir; çünkü aslolan ödül vaad etmemiş olmak ve diğer şahsın da köleyi geri
getirmemiş olmasıdır.
41. Köle sahibi ve işçi,
ödül vaadine ilişkin duyurunun diğer şahsa ulaşıp ulaşmadığı konusunda görüş
ayrılığına düşseler, tıpkı duyuruyu işitme konusundaki ihtilafta olduğu gibi
yeminle birlikte köleyi geri getiren kişinin sözü kabul edilir.
42. Ödül vaad eden kişi
ile işi yapan kişi, işin yapılmasından sonra veya işe başlanmasından sonra
ödülün miktarı konusunda anlaşmazlığa düşseler karşılıklı olarak yemin ederler
ve akdi fesh ederler. Bu durumda -tıpkı kira akdinde anlaşmazlığa
düşmedurumunda olduğu gibi- işçi için emsal ücret ödenir.
43. İşe başlanmadan önce
anlaşmazlığa düşerlerse i,Şçi herhangi bir şey hak etmediği gibi karşılıklı
yeminleşme de söz konusu olmaz.
44. Taraflardan birinin
"iki köleyi geri getirme karşılığında ona yüz dirhem ödül vaad ettim"
dediği halde diğerinin "bir köleyi getirme karşılığında bunu vaad
ettin" demesi durumunda olduğu gibi yapılan işin miktarı konusundaki
ihtilaf da böyledir.
Not: a. İşçinin elinde tuttuğu şey üzerindeki
zilyedliği bunu sahibine geri verinceye kadar emanet zilyedliğidir. Şayet kendi
kusuruyla serbest bırakırsa tazminle yükümlü olur. Geri getirinceye kadar onun
için harcama yaparsa kendi cebinden yapmış olur. Ancak bir hakimin izniyle veya
hakimin bulunmadığı durumda şahit tutarak bunu yapmışsa yaptığı harcamayı geri
alabilir.
b. Bir kimse çölde
yürüyemeyecek durumda olan bir hasta bulsa, kendisi vb. bir şey için korkması
söz konusu değilse onun yanında kalması gerekir. Onun yanında kaldığında onun
için bir ücret söz konusu olmaz. Hasta ölürse, şayet güvenilir ise malını
mirasçısına götürmesi gerekir. Aksi takdirde götürmesi caiz olsa bile bunu
yapması gerekmez. Aksi takdirde bunu terk etmesi durumunda her iki durumunda da
tazminle yükümlü olur.
c. Baygın olan kişinin
hükmü, er-Ravda'da belirtildiği gibi hastanın hükmü gibi olup İbnü'l-Mukrı'nin
belirttiği gibi ölünün hükmü gibi değildir.
d. Kaçak köle bir mal
çaldığında diğer insanlarda olduğu gibi onun da eli kesilir. Hakim onu bulduğunda
efendisini bekleyerek koruma altına alır. Efendisi gelmekte gecikirse hakim.
onu satar ve satım bedelini muhafaza eder. Efendisi geldiğinde satım bedelinden
başka bir şeyalamaz.
Yüce Allah en doğrusunu
bilir. Hatib eş-Şirbını der ki: El-Minhac adlı eserin yarısının şerhi Yüce
Allah'ın yardımıyla O'nun rahmetine muhtaç gariban müellif Muhammed el-Hatib
eş-Şirbini'nin elinde tamamlanmıştır. Allah onun günahlarını affetsin, iki
cihanda kusurlarını örtsün, onu, ana-babasını, akrabalarını, hocalarını, arkadaşlarını
ve bütün Müslümanları bağışlasın! Amın!
(Yüce Rabbim bu duanın kapsamına bu aciz mütercimi ve değerli
okuyuculanmızı da dahil etsin. Amin! )
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN